Son Yazılar
Öğretmenlik Meslek Kanunu Meselesi 2
Öğretmenlik Meslek Kanunu Meselesi
Müfredat
Öğretmenin Pirus Zaferi
EĞİTİMİN 200 YILDIR DEĞİŞEN AMAÇLARI-ZEKİ SARIHAN
CUMHURİYET VE EĞİTİMDE YIKIM SÜRECİ
Metin Özdamarlar’dan Sosyal Bilgiler Müfredatı Değerlendirmesi
Kutlu Altay Kocaova’dan TC İnkılâp Târihi ve Atatürkçülük Dersi Müfredat Değerlendirmesi
Osmanlı’da İlk Çağdaş Eğitim Bilimci Selim Sabit Efendi
Hareket Vakti
EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ (Ülkü Sayar)
Işık ve Gücü (Gizem KAYA)
EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ (Ali Kuruca)
YÜZDE ELLİ MÜLAKAT YÜZDE SIFIR LİYAKAT
Üniversite Mezunlarının İstihdam Sorunu
Atatürk, Truva Savaşı’nın her detayını neden inceledi?
PİSA’NIN ÖTEKİ YÜZÜ
ABD Demokrasisine İlham Olan Anadolu Uygarlığı: Likya
FİLİSTİN ŞİİRİ (Mustafa KAÇAR)
Kabine Toplantıları ve Ataması Yapılmayan Öğretmenler
Tûtî-i Mu’cize Gûy
Herkes Okusun, Yeteneği Olanlar Daha Çok Okusun (Zeki SARIHAN)
EĞİTİMDE EŞİTSİZLİK ( MUSTAFA PALA)
Eşitlenen Fırsatlar
Kapitalizmin Sanat Eğitimi
Yeni Güzellik Notaları
DÜNYANI DEĞİŞTİREN ANAHTAR
Aziz Nicholas’tan Noel Baba’ya
Tüm Öğretmenlere Çağrımızdır
Tüm Öğretmenlere Çağrımızdır (2)
İlk Dosya Konumuz : Eğitimde Fırsat ve İmkan Eşitliği
Nitelikli Eğitime Odaklanma Zamanı
SRİ LANKA: İnci ve Gözyaşı
ÖĞRETMEN ÇİZİMLERİ
Yapay Zeka ve Uzay
Yeni Nesil Öğretmen Kitabı Yazarı Metin Özdamarlardan Okuma Önerileri
STEM EĞİTİMİ
TÜMÜNÜ GÖSTER →

Herkes Okusun, Yeteneği Olanlar Daha Çok Okusun (Zeki SARIHAN)

Herkes Okusun, Yeteneği Olanlar Daha Çok Okusun (Zeki SARIHAN)
24.01.2024 00:06 | Son Güncellenme: 12.02.2024 20:48
A+
A-

Eğitimde fırsat ve imkân eşitliği olmadığını herkes biliyor. Halk imkânın herkese tanınmasını ister. Fakat devleti elinde bulunduran sınıf, bu fırsatı eşit olarak dağıtmaz. Çünkü, elindeki imkânlar sınırsız değildir. Bunlardan en çok yaralanan sınıf, devlete en yakın, onu yönlendiren sınıflardır. Bunlar eğitim olanaklarından öncelikle kendileri yararlanır, arta kalanı halka arz ederler.

Nuh Nebi’den beri durum böyledir. Nerelere hangi okulların yapılacağı, eğitim bütçesinin nerelere harcanacağı, sınav sistemleri buna göre ayarlanır.

Devlet okulculuğu bu ayrım üzerine oturduğu halde ota ve zengin sınıflar, bununla da yetinmeyerek kendi çocukları için özel okul açıyorlar. Özel okulculuk düpedüz, “Ben özelim, benim çocuklarım halk çocuklarıyla aynı sıralarda oturmamalı” demektir. Böyle bir durum temiz vicdanlara sığacak bir iş değildir.

Özel okulculuk var olan bölünmeleri katmerli hale getirir. Toplumsal kaynaşmayı engellediği gibi, toplum içinde yeni psikolojik kırılmalara da eden olur.

Türkiye Cumhuriyeti, en devletçi olduğu zamanlarda bile, zenginlerin ve bürokratların çocukları için özel okul açmaktan geri durmamıştır. Ankara’da TED Koleji bunun ilk örneklerindendir. Dahası bu sınıf için en iyi eğitim kurumu yabancı okullardır. Çeşitli alanda adı ansiklopedilere geçmiş şahsiyetlerin özgeçmişlerine bakılsın: İçlerinde yabancı okulları bitirenlerin bir hayli olduğu görülür. Yurt dışına öğrenim görmek de öncelikle onların hakkıdır.

Kendi kuşağımdan örnek vereyim. Ben bir köylü çocuğuyum. Köyüme ilkokul 1954’te açıldı. O tarihe kadar, köyümüzden ilkokulu bitirenlerin sayısı birkaç kişiyi geçmiyor. Onlar da ilçe merkezindeki akrabalarının yanında okuyabilenlerdir. O tarihlerde Türkiye’nin yüzde yaklaşık 60’ı köylerde oturuyordu ve on binlerce köyde okul yoktu. O tarihte de Anayasa’da ilköğretimin  herkes için zorunlu ve parasız olduğu hükmü vardı.

İlkokulu bitiren biz köylü çocukları için gidebileceğimiz okullar, o da sınavlarını kazanabilirsek yatılı birkaç okuldu. Öğretmen okulu, astsubay okulu, ebe okulu, sonraki yıllarda çığ gibi artan imam hatip okulları. Üniversiteler imkânı olan kentliler ve ağa çocukları içindi. Meslek okullarında yatılı olarak okuyan işçi, memur ve köylü çocuklarından yüksek öğrenim yapmak ancak en zekiler ve çok çalışkan olanlara kısmet olabilmiştir.

Almanya’da öğretmen olarak çalışan Türk meslektaşlar, oradaki eğitimi övüp duruyorlardı. 1990’larda Türk topluluklarına konuşmalar yapmak için gittiğimde, oradaki okul türleri dikkatimi çekti. Bunlardan halk okullarında okuyan çocukların, daha ilkokulda elenerek başka okullara yönlendirildiği dikkatimi çekti. Seçilenler liseye gitme hakkı kazanıyordu ve oradan da üniversiteye geçiyordu. Seçilemeyenlerse ancak işçi ve teknisyen oluyordu. 20 yıldır Almanya’da çalışan bir öğretmen bana bunun nedenini anlattı. Alman burjuvazisi kendi çocuklarının yükselmesi için bu sistemi kurmuştu. Dönüşümde AnaBritanika’da da okudum. Sistem 19. Yüzyıl’dan kalmaydı. Öğrencinin seçilebilmesi için en önemli koşul Almancayı düzgün konuşmasıydı ve bunu da Alman burjuvazisinin çocukları yapabiliyordu.

Türkiye’de daha ilkokulda böyle zorunlu bir yönlendirme yapılmadığı, isteyenlerin liseyi bitirinceye kadar sınavsız okuma hakkı olduğu için Türkiye bu bakımdan Almanya’dan daha adil sayılırdı ama bizde engelleyici başka durumlar vardı. Çocuğunu üniversitede okutacak maddi gücü olmayanlar, çocukları için erkenden bir meslek edinme ihtiyacı duyuyorlardı. Bugün bile ailenin işgücü ihtiyacı olduğu için bazı çocuklar liseye bile gönderilemiyorlar veya bazı “mutaassıp” aileler kızlarını okuldan kaçırıyorlar.

Ülkenin Doğu, Güneydoğu ve diğer bölgelerin kırsal alanlarında okulların imkânları ile Batı’da, kent merkezlerinde ve yüksek gelirli ailelerin oturduğu semtlerdeki okulların imkânları arasında büyük bir fark vardır. Eskiden beri, dört duvardan ibaret, öğretmen eksiği bulunan, ders araç ve gereçleri bulunmayan okullar, buralarda öğretmenlik yapmış olanların anılarında önemli bir yer tutar. Deevlet bütçesinin ve eğitime talebin artması v taşımalı eğitime geçilmesiyle bu durum az çok düzelmişse de eğitimde fırsat eşitsizliği başka bakımlardan sürüyor. Geçtiğimiz 20 yılda eğitimde yaşanan adaletsizliklerden biri sınavların çalınarak bir cemaatin mensuplarına sınav kazandırmaktı. Mülakatlarda da bu kesime ayrıcalık yapıldı ve böylece hak sahibi birçok öğrencinin hakkı yendi. Memuriyet sınavlarında bu ayrımcılık günümüze kadar sürdü.

Eğitime partizan ve cemaatçi yaklaşımlar yanında fırsat eşitsizliğinin temel nedeni, toplum sınıflara ayrılmış olmasıdır. Yoksullar, eğitime kavuşma olanakları sınırlıdır. Buunla birlikte son yıllarda köyüme gittiğimde, İstanbul’dan gelen bazı köylülerimin çocuklarıyla karşılaşıyorum. Çeşitli üniversitelere devam ettiklerini veya mezun olduklarını öğreniyorum. Anne babaları ya hiç okula gitmemiş veya çok çok ilkokulu bitirmiş bu çocukların durumu beni sevindiriyor. Ülkenizde eğitime yüksek derecede talep var. Aileleri, ne yapıp edip çocuklarını okutmak istiyor. Bunun için özveri gösteriyor. Harçların kaldırılması ve burs imkânları da okumayı özendiriyor. Bunu sağlayan ülkemizin kapitalist bir toplum olma yolunda hızla yol alması ve nüfusun önemli bir bölümünün kentlerde yaşamasıdır.

Türkiye’nin halkçı eğitimcileri, eğitimde fırsat ve eğitim olanaklarının hem artması hem de eşitliğe doğru evrilmesi için çalıştılar ce bundan sonra da çalışacaklardır. İlkemiz “Herkes okusun, yeteneği olanlar (imkânı olanlar değil)  daha çok okusun” olmalıdır. Bunu yapacak olanlar, halkın mücadelesiyle devleti yönetecek olan halkçılardır.

Çözüme yaklaşmak için:

Özel okulculuk yasaklanmalıdır.

Devlet, ihtiyacı olan her öğrenciye parasız yurt olanağı sunmalıdır.

Geri kalmış bölgelere eğitim yatırımları artırılmalıdır.

Eğitimde politik, mezhepçi, cemaatçi ve cinsiyet ayrımcılığına son verilmelidir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.