Eşitlenen Fırsatlar
EŞİTLENEN FIRSATLAR
İlk olarak hepimizin sıkça duymuş olduğu ‘’fırsat eşitliği’’ kavramı üzerinde konuşmak istiyorum. Kişilerin hayata eş imkânlarla başlaması ve mevcut fırsatlara herkesin eşit derece sahip olması anlamını taşıyan bu kavram henüz dünyaya gözlerimizi açtığımız anda hatta ve hatta doğum öncesi süreçte böyle bir eşitliğin olmasının çok zor olduğunu yüzümüze vuruyor.
Gelişimin ilk evresinin gerçekleştiği yer olan anne karnında, fetüs pek çok farklı etkenden farklı oranlarda etkilenerek farklı ve özel bir birey olarak dünyaya gelmektedir. Henüz dünyaya gözlerini yeni açan bebeğimiz büyüdüğü ortamdan, anne baba tutumlarından ve çevreden etkilenerek, farklılıklarını arttırarak, gelişmeye ve büyümeye devam ederek diğer bireylerle eşit olabilme ihtimalini kaybetmektedir. Bu da her bir bireyi özel ve farklı kılmaktadır.
Biz öğretmenler her çocuğun özel olduğunu ve her çocuğa eşit davranmamız gerektiğini öğrenerek fırlattık keplerimizi. Peki, her çocuk özel ve farklıysa hepsine eşit davranmamız ne kadar doğru? Kaç çocuk diğerlerine oranla daha sessiz olduğu için çoğu öğretmen tarafından varlığı bile fark edilmeden mezun olup geçti o sıralardan ya da kaç çocuk çok konuştuğu için kazındı hafızalara?
Biz eğitimde fırsat eşitliğini savunacaksak ve bu uğurda mücadele edeceksek ilk olarak bazı eşitlikleri değiştirmemiz gerektiğini kabul etmeliyiz. Mesela dört sene boyunca okurken öğrendiğimiz öğretim yöntem ve tekniklerinden ‘düz anlatım’ dışında farklı tekniklerinde var olduğunu hatırlamalıyız. Her çocuğun büyüdüğü ortamın aynı olmadığını, fiziksel farklılıklarının yanında bilişsel farklılıklara da sahip olduğunun bilincine varmalıyız.
Hem kendimi daha iyi ifade etmek hem de kaleme aldıklarımı birazda olsa somutlaştırmak için belki de çoğunuzun daha önceden görmüş olduğu bir görseli sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi tekrar sormak istiyorum. Sunmuş olduğumuz imkânların eşit olması, fırsatların eşitliği anlamına mı gelmekte?
Hemen hemen bütün öğretmenler bu durumun farkında ancak bu konuda sistemin yanlış olduğunu söyleyerek kenara çekilmeyi kısaca kolaya kaçmayı seçiyor. Yanlış anlaşılmak istemem, sistemin doğru kurulduğunu ve bu durumda suçlu olan tek kesimin öğretmenler olduğunu söylemiyorum. Aksine bu öğretmenlere aynen katılıyorum ancak sistemin içerisinde hatta tam merkezinde bulunan öğretmenlerinde sistem kadar yanlışı görmezden gelerek ilerlediği noktalar olduğunu söylüyorum. Sistemin değişmesini istiyorsak ve çocuklarımıza eşit fırsatlar değil her çocuğa ihtiyacı olan fırsatın sunulması gerektiğini savunuyorsak ilk olarak biz değişmeliyiz.
Her çocuğu tanımaya çalışmanın ve farklı yöntemlerle aynı konuyu birkaç farklı şekilde anlatmanın zor olduğunu söyleyecek öğretmen arkadaşlarım olacaktır. Evet, illaki zorluklarla karşı karşıya olduğumuz, yorulduğumuz anlar olacak ve olmalı da. Aksi halde itibarsızlaşan öğretmenlik mesleği büyük bir hızla itibarsızlaşmaya devam edecektir. Bir şeylerin önce sınıfta sonra okullarda sonra ise tüm mecralarda değişme zamanı geldi ve geçiyor. Eşit fırsatlar sunmak yerine fırsatları eşitlemeye yönelik çalışmalıyız. Bunun içinse öğrencileri tanımalıyız.
Çoğu öğretmen yeni bir sınıfla karşı karşıya geldiğinde öğrencinin adını, soyadını, anne ve babasının mesleğini sorarak o öğrenciyle tanıştığını sanıyor ve bu tanışmanın yeterli olduğu kanısına vararak dersi anlatmaya koyuluyor. Burada ilk yanlış çocuğa diğerleriyle eşit olmadığını anne ve babasının mesleğini sorarak vurgulamakla başlıyor. Tabii ki maddi imkânlar, yaşam tarzları bir çocuğu tanımamız konusunda etkili olan etmenlerden bir tanesi olabilir ancak sınıf ortamında alelade bir şekilde sorulan bu soru çocuğu tanımaya yönelik midir? Bu yanlışı takip eden diğer yanlışımız ise hangi zekâ türüne sahip olduğunu ayırmaksızın tek düze bir şekilde ders anlatarak tüm öğrencilerden başarı beklemektir. Çoğumuzun eğitim hayatı bu şekilde ilerleyen süreçlerden ibaret değil midir? Kim bilir kaçımız oldukça başarılı olduğumuz alanlarda, başarısız sayıldık o sıralarda.
Tek düze işlenen dersler nedeniyle farklı zekâ türüne sahip öğrenciler bilişsel açıdan kendini zorluyor ve bir süre sonra kendini yetersiz hissetmeye başlıyor. Farklı olduğunu bildiğimiz çocuklara herkesle aynı şekilde anlamadığı için o derse karşı başarısız olduğunu önce biz kabul ediyor sonrada çocuğa bunun öyle olduğunu kabul ettiriyoruz. Kim bilir kaç çocuk bu nedenlerden dolayı kendini tanıma fırsatı bulamadan okullardan mezun oluyor ve yanlış tercihlerle yaşamlarına devam ediyor.
Evet, öğretmenlerim size katılıyorum işimiz zor. Sandığımızdan çok daha zor. İşte tam da bu yüzden kaçmak yerine daha fazla yaklaşmalıyız. Eşit fırsatların sunulduğu değil, fırsatların eşitlendiğini sınıflar yaratmalıyız.